Sayfalar

20 Kasım 2015 Cuma

İngiliz Ressam Daniel Crews-Chubb: İstanbul ilham verici bir şehir


Çalışmalarında William de Kooning, Bazlits, Pablo Picasso gibi isimlerden etkilendiğini söyleyen Chubb, 'Hepsi tablolarına deneyimlerini ve doğallıklarını yansıtıyorlar' dedi.

Galerist, İngiliz Ressam Daniel Crews-Chubb’ın ilk kişisel sergisi olan “Zumbi ve Belfie”‘ye ev sahipliği yapıyor. Sergide Crews-Chubb’ın İstanbul’da ürettiği desen, resim ve duvar yerleştirmeleri yer alıyor. Sergide belirsiz bir ilişkinin içinde sıkışıp kalmış bir çift olan Zumbi ve Belfie’nin uyumu ve çatışmaları tuvale yansıtılıyor.
ÖZGÜRLÜK HİSSİ ÇALIŞMALARIMA YANSIDI
Sergiye dair sorularımızı yanıtlayan 31 yaşındaki Crews-Chubb, sergisinde İstanbul’un önemli bir yeri olduğunu söyledi. “Sergi için çalışmalarımı İstanbul’da sürdürdüm. İstanbul’da zamanım çok hızlı bir şekilde geçti. Bu süreçte kendimi özgür hissettim ve bu da çalışmalarıma yansıdı. Final parçası olan duvar çalışmamı İstanbul’da yaptım. Bu en eğlencelisiydi. Kendimi yeniden çocuk gibi hissettim. Kimi anılarım canlandı” diye konuştu.
Bazı çalışmalarını Galerist’in stüdyosunda tamamladığını belirten sanatçı, “Resimlerim üzerinde çalışırken benimle gelip konuşanlar oldu. Bazı insanlar sessizce yanımdan geçti. Bazı görüşmeler yaptım. Bunların bana hep bir şeyler kaybettireceğini düşünürdüm ama aksine fantastik oldu. Aynı zamanda galeri rahat ve özgür çalışabilmem için bana bir alan sağladı” dedi.
SOYUT KAVRAMLAR SÖMÜRÜLÜYOR
Çalışmalarında Karel Appel ve Asger Jorn’dan etkilendiğini belirten Crews-Chubb, “Bu kişilerin yanı sıra William de Kooning, George Bazlits, Pablo Picasso gibi isimlerden etkilendiğimi de söyleyebilirim. Hepsi tablolarına deneyimlerini ve doğallıklarını yansıtıyorlardı” ifadelerini kullandı. Genç ressam, “Tablolarım her zaman bir şeylerin birleşimi olarak ortaya çıkıyor. Genellikle çevremde olanlar beni etkiler ve bunlar çalışmalarıma yansır. Bu konuda İstanbul kendimi rahat hissettirdi ve şehirden ilham alarak çalışmalarımı sürdürdüm” diye konuştu.
Crews-Chubb, çalışmalarında figüratif ve soyut kavramların tekrarlanması üzerine yoğunlaştığını vurgulayarak, “Çağdaş resmin neredeyse gereksiz hale getirildiğini ve figüratif, soyut kavramların sömürülmüş olduğunu düşünüyorum” dedi.
Crews-Chubb’ın resimleri 21 Kasım’a kadar Galerist’in Tepebaşı’daki ana sergi mekanı ile Şişhane’deki proje alanı Studio’da izlenebilecek.
Haber: Sıla Ağgül - İstanbul
20 Kasım 2015'te Evrensel'de yayımlanmıştır.

18 Kasım 2015 Çarşamba

Turgut Uyar Şiir Ödülü kazanan Mert Tutucu: Nasıl yazacağımı Uyar’dan öğrendim

Fotoğraf: Sıla Ağgül
5. Turgut Uyar Şiir Ödüllerinde dereceye giren şairler ödüllerini 34. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı kapsamında düzenlenen törenle aldı. Birincilik ödülü “Ömrüm Bir Karadutun Kar Görme Heyecanıyla Geçti” dosyasıyla Mert Tutucu’ya, ikincilik ödülü “Nirvana’ya Dönüş” adlı dosyasıyla Ersan Erçelik’e, üçüncük ödülü ise “Madam Belda ve Hiç Kırıkları” dosyasıyla Güray Özçelik’e verildi.
Yarışmada birinci olan Tutucu, gazetemize yaptığı açıklamada “Turgut Uyar adına verilen bir ödülü almak benim için çok önemli. Uyar’ın yazdığı şiirlerden nasıl yazmam gerektiğini öğrendim. Hem yalnızlık konusunu işlemesi, hem toplum içine katılma isteği benim yazdığım şiirlerle paralellik oluşturuyor” dedi. Şiir yazmaya devam ettiğini belirten Tutucu,”Yeni şiirlerimi de ikinci bir kitap olarak basmayı düşünüyorum” diye konuştu.
SENNUR SEZER İÇİN SAYGI DURUŞU
Turgut Uyar Şiir Ödülleri seçici kurulunda Gonca Özmen, Gültekin Emre, Hami Çağdaş, Tarık Günersel ile birlikte yer alan ve geçtiğimiz Ekim ayında kaybettiğimiz Sennur Sezer de tören esnasında anıldı. Törende, Sezer için saygı duruşunda bulunuldu. Söz alan Sezer’in eşi Özyalçıner konuşmasında,“Nasıl ki Turgut Uyar, Cemal Süreya şiirleriyle hala bizimle oluyorsa, Sennur da şiirleriyle bizimle olacak. İkinci Yeni şiire toplumu katmışlardır. Sennur da İkinci Yeni ırmağı içinde olan bir şairdi. Gelecek kuşaklar, bu ödülü kazanan genç şairler ırmağı daha da derinleştirecek ve akışını hızlandıracak. Ödül uzun yıllar devam etsin, yeni şairler ortaya çıksın ki, ırmağa yeni sular karışsın” ifadelerine yer verdi. 
Seçici Kurul Üyesi Gonca Özmen, “Şiirin yarıştırılabilir olduğuna inanmıyorum. Ama genç şairler ve onların şiirlerinin basılması için böylesi yarışmalar çok önemli yere sahip” dedi. Özmen, Sennur Sezer’in kendisi için çok kıymetli olduğunu vurguladı. Önder, “Sennur Sezer hepimizin ablasıydı. Sesinde umut, inat, neşe, kızgınlık ve şiir vardı. İyi ki sesini bize bıraktı” dedi.
Haber: Sıla Ağgül - İstanbul
15 Kasım 2015'te Evrensel'de yayımlanmıştır.

Sahnede Fosforlu’yu canlandıran Ayça Varlıer: Cevriye kültleşecek bir rol

Fotoğraf: Sıla Ağgül
“Fosforlu” müzikalinde Fosforlu Cevriye’yi canlandıran, son olarak “Mavi Gece” filminde rol alan Ayça Varlıer, tiyatro ve sinema çalışmalarını, müzikal ve filmdeki rollerine nasıl hazırlandığını anlattı.

Ayça Varlıer, Tiyatro Kare’nin sahneye koyduğu, Serkan Üstüner’in yönettiği “Fosforlu” müzikalinde başrolde yer alıyor. Yönetmenliğini Ahmet Hoşsöyler’in üstlendiği “Mavi Gece” adlı fantastik komedi filminde de Fırat Tanış’la başrolü paylaşıyor. Varlıer’le “Fosforlu” müzikalini ve “Mavi Gece”  filmini konuştuk. 
BURUK BİR AŞK ÖYKÜSÜ
“Fosforlu”, Galata’da anasız, babasız büyüyen, hayatını fahişelik yaparak geçindirmek zorunda kalan Cevriye’nin bir devrimci ile karşılaşması ardından yaşananlar anlatılıyor. Devrimci genç sokakta hasta halde olan ve polislerden kaçan Cevriye’yi evine götürür ve iyileşene kadar ona bakar. Genç de polisten kaçmaktadır ve Cevriye daha fazla o evde kalamayacaktır. Cevriye’nin eski hayatına dönmesi ise kolay olmayacaktır çünkü aşık olmuştur. Aşık olduğu adamın polislerden kurtulması için onun da yapacakları vardır. 
Bir yönüyle politik olan oyunda devrimci gencin yaşadığı zorluklarla ve Cevriye’nin yoksul bir kadın olarak yaşadığı baskılarla günümüzde yaşananları kıyasladığında ne görüyor Varlıer? “Fuat Derviş’in yazdıklarıyla ve günümüzde pek fark yok. Tek parti döneminde aynı şey olmuş. Bunları şimdi de yaşıyoruz, hatta daha kötü durumdayız.” Oyunun çok evrensel bir hikaye anlattığını düşünüyor Varlıer. “Biri, baskı yaşayan bir kaçak, düşünce suçlusu. Diğeri özgür ruha inanan, İstanbul’un mezarlıklarından bile yaşamayı göze alan bir kadın. İstanbul’un ta kendisi. Oyun insani değerleri anlatan, politik değerlerin de içinde olduğu buruk bir aşk öyküsü. Çok katmanlı bir hikaye.” Varlıer, oyunun ayrıca onur, şeref, namus, haysiyet gibi kavramların ne olduğunu sorguladığına değiniyor.
Suat Derviş’in 1944-1945 yıllarında tefrika edilen, 1968’de kitap olarak basılan eseri “Fosforlu Cevriye” Türkiye’nin yakından tanıdığı bir karakter. Romandan uyarlanan sinema filmlerinde önce Neriman Köksal, ardından Türkan Şoray, Cevriye karakterini canlandırmıştı. Bu büyük isimlerin daha önce Cevriye’yi oynamasının Varlıer’e tedirginlik yaşatıp yaşatmadığını soruyoruz: “Yaşamadım. Türkiye’de hep bir kıyaslama, çekişme, kim daha iyi, kim daha kötü gibi yüzeysel bir bakış açısı var maalesef. Benim hayatımda böyle bir bakış açısı olmadı hiç. Ben rol Fosforlu Cevriye olduğu için oynamak istedim. O şekilde düşünseydim, Türkan Şoray oynamış, Neriman Köksal oynamış. Devlet Tiyatrolarında Gülriz Sururi sahneye koymuş der ve vazgeçerdim.” Cevriye’nin kültleşecek bir rol olduğunu belirtiyor Varlıer. “Benden sonra da nice Fosforlu Cevriyeler olsun. Herkesin yorumu farklı. Zaten ortada bir Fosforlu var, O da Suat Derviş’in yazdığı” diyor.
Peki Varlıer role nasıl hazırlandı? Hazırlık sürecinin uzun bir zamana yayıldığını söylüyor Varlıer. “Romanı 5-6 kez okudum. Türk filmlerini izledim. Oryantal ve roman havası dersleri aldım. Cevriye’yi bulmak için, derinine inmek için uzun süre çalıştım. Varlıer, “Kolektif bir iş yaptık. Ekibimiz çok sağlamdı. Role hazırlanırken ekibimiz de çok destek oldu. Yönetmenimiz Serkan Üstüner’le aramızda çok güzel bir iletişim oldu. Oyunun dramaturgu ve yardımcı yönetmeni Cevdet Canver’in ve romanı tiyatroya uyarlayan Tuncer Cücenoğlu’nun da ciddi katkısı oldu” diye konuştu.
GALATA KÖPRÜSÜ SAHNESİNDE KORKTUM
Vizyona giren “Mavi Gece” filminde zengin bir doktor olan Emel’le taksi şoförlüğü yapan Zeki’nin ruhlarının birbirinin bedenine geçmesi ile yaşanan komik olaylar anlatılıyor. Kadın bedeninin içinde bir erkek olan Emel’i canlandıran Varlıer, filmin yönetmeninin kendisini Leyla’nın Evi oyununda izledikten sonra rolü kendisine teklif ettiğini belirtiyor. “Senaryoyu okuduğumda çok güzel yazılmış olduğunu gördüm. Emel üç boyutlu bir karakter. Bu bir durum komedisi. Dolayısıyla sahici olmak gerekiyordu” diyor Varlıer ve hazırlık sürecini anlatıyor: “Hazırlanırken gözlem yaptım. Yazılan karakter çok derinlikliydi. Senaryo çok iyi bir kılavuz oldu. Jargon, argo, tavır için erkek arkadaşımdan, reji asistanlarından, rol arkadaşım Fırat Tanış’tan yardım aldım.”
Filmi 21 günde çektiklerini kaydeden Varlıer, “Keşke 1 hafta daha vaktimiz olsaydı” dedi. Rolünü oynadıkça daha iyi anladığını söyleyen Varlıer, çekimden hemen sonra Fosforlu müzikalinin provalarına başladıklarını ancak 3 hafta kadar kafasının hâlâ Emel rolünde kalmış olduğunu söyledi. Varlıer, filmde Emel karakterinin Galata Köprüsü üzerindeki intihar girişimi sahnesinde zorlandığına değinerek esprili bir dille “Sahneyi çekmeden önce sorun olmaz diye düşündüm ama 30 metre yükseklikte Galata Köprüsü’ne oturunca ‘yusuf yusuf’ oldum” ifadelerini kullandı.
Haber: Hakan Güngör
10 Kasım 2015'te Evrensel'de yayımlanmıştır.